AİLENİN
VE TOPLUMUN TEMELİ OLAN ÇOCUK VE HAKLARI
İki yüz yıl öncesinde sanayi toplumuna geçiş
ile birlikte öncelikle ucuz işgücü olarak görülen çocuklar, bugün ise adına
modern dünya denilen ancak ‘’insanın insanın kurdu olduğu’’ dünyada ‘kurtlar
sofrasına atılan bir yem’ gibidir.
Atölyelerde, inşaatlarda ve daha pek çok ağır
işte çalıştırılan, trafikte tehlike altında mendil satan, dilenen, hırsızlık,
gasp gibi suçlara itilen çocuklar, Büyükşehirlerin acımasız kapitalist çarkları
altında ezilmektedir.
Oysa bizim için çocuk, ailenin
yapı taşı, evliliğin meyvesi ve Allah’ın bize en güzel emanetidir. Allah’ın
bize en güzel emaneti olan çocukların da Peygamber Efendimiz’in (S.A.V)
buyurduğu gibi; "Babanın
senin üzerinde hakkı olduğu gibi, çocuklarının da baba üzerinde hakkı
vardır."
Çocuk, bizim için ‘eksik, küçük,
tamamlanmamış’ bir insan değildir. Çocuk kendine has özellikleri,
gereksinimleri, hakları olan ve Allah’ın yeryüzündeki halifesi olma adayı olan
bir insandır. Çocuk ailemizin bir parçası olduğu kadar yaşadığımız toplumun da
bir parçasıdır.
İmam Cafer Sadık (a.s), Resulullah'ın (s.a.a) şöyle
buyurduğunu nakleder:
"Beş şeyi ölene kadar terk etmeyeceğim; ...onlardan
biri de çocuklara selâm vermektir. Buna titizlikle amel edeceğim ki, benden
sonra ümmetim arasında gelenek olsun."
Pozitif Hukukun İlahi kaynaklardan beslendiği
ya da temellendiğine hukukçu olarak ben, çocuk haklarına ilişkin düzenlemelerin
de bu inanç ve gereklilikten ayrı olduğunu düşünmemekteyim.
Bu nedenle, çocuklarımıza sahip oldukları
değeri vermek, haklarına riayet etmek, bu konudaki eksiklikleri gidermek,
çocuklarımızı ve haklarını korumak ailemizin ve toplumumuzun bugünkü ve
gelecekteki mutluluğunu sağlamak için vazgeçilmez bir önem arz etmektedir.
Başta ailenin, ana babaların çocuğa karşı
başlıca görevi, çocuğun bedensel, duygusal, zihinsel, ahlaki güvenliğine yani
çocuğun ‘ Yüksek yararına’ özen göstermektir.
Devlet ise, ana babayı bu görev çerçevesinde
desteklemek ve denetlemenin yanı sıra, çocukların yetenekleri doğrultusunda
büyümelerini ve gelişmelerini güvence altına almak ve onların ekonomik, sosyal,
kültürel refah düzeylerini sağlamakla görevlidir.
Çocuk
Hukukunun Özellikleri
1-Çocuğun yüksek menfaati ilkesi ;
Bu anlamda çocuğa ilişkin tüm haklar ve özgürlüklere ilişkin
düzenlemelerde ‘çocuğun yüksek menfaati’ kavramı bir ilke ve bir anlamda bir
mihenk taşı mahiyetinde anlam ifade etmektedir."
-Çocuğun yararının en iyi bir biçimde korunması
-Çocuğun yararı başka kimsenin yararı ile çatıştığında çocuğun yararları önde tutulmalıdır.
-Bu yararların tespitinde sadece bugünkü koşullar değil, gelecekteki durumlarında göz önüne alınması gerekmektedir.
-Çocuğun yararı başka kimsenin yararı ile çatıştığında çocuğun yararları önde tutulmalıdır.
-Bu yararların tespitinde sadece bugünkü koşullar değil, gelecekteki durumlarında göz önüne alınması gerekmektedir.
-Çocuğun yararını tespit edecek kimselerin (aile, kurum , mahkeme)mutlaka
aileyi, çocuğu, uzmanları dinledikten sonra karar vermeleri,
-Çocuğun yararının her ülkedeki sosyo-ekonomik koşulları açısından değiştiği dikkate alınarak her ülkenin kendi kriterlerini oluşturması, gerekir.
-Çocuğun yararının her ülkedeki sosyo-ekonomik koşulları açısından değiştiği dikkate alınarak her ülkenin kendi kriterlerini oluşturması, gerekir.
2-Kamusallık ilkesi
Bu ilke, Sosyal Devlet ilkesinin en önemli görünümlerinden
olan Devletin yukarıda da belirttiğimiz üzere, devletin ana babayı desteklemek
ve denetlemenin yanı sıra, çocukların yetenekleri doğrultusunda büyümelerini ve
gelişmelerini güvence altına almak ve onların ekonomik, sosyal, kültürel refah
düzeylerini sağlamaya yönelik yükümlülüklerini ve haklarını ifa etmektedir.
Ancak bu ilkenin kullanılmasında da temel kıstas ‘’çocuğun birincil ve
yüksek menfaati’’ ilkesi olmalıdır.
Devlet, belirtilen yükümlülük ve haklarını
gerçekleştirmek amacıyla ana-baba ve çocuk ilişkisine müdahale etme hakkı da
bulunmaktadır. Devletin, örneğin çocuğun yüksek menfaati gereği velayet,
vesayet hakları üzerinde müdahale hakkı bulunmaktadır.
Ancak, bu hakkın kullanımını geniş yorumlamak
sağlıklı bir nesil ve gelecek için sakıncalı sonuçlar doğurabilecektir. Çocuk
için en doğal ve sağlıklı olan ana-baba ocağıdır. Çocuğun ana-babadan
koparılması başvurulacak en son çare olarak kabul edilmelidir. Batıda görülen
bazı örneklerdeki gibi, çocuğun olmazsa olmaz olmayan hallerde dahi devlet
eliyle ana-babadan koparılarak, devlet kurumlarına veyahut bir başka aileye verilmesi,
hem inancımız hem de toplumsal kültürümüzle uyuşmayan ve çocuğun yetişmesinde
telafisi imkânsız sorunlar ortaya çıkaracak bir durumdur.
3-Düzenleme Serbestîsinin Bulunmaması ve Şekilcilik
Çocuk
hukukuna ilişkin kuralların düzenlenmesinde sözleşme serbestîsine yer
verilmemiştir. Ana baba ve çocuklar arasındaki soybağının, hangi usûl ve
koşullarla kurulacağı emredici kurallarla belirlenmiştir. Çocuklar, gelişi
güzel nüfusa kaydedilemezler, ana-babanın iradesi ile evlâtlıktan
reddedilemezler, çocuğun birden fazla soybağı olamaz, hâkim kararı olmaksızın soybağı
reddedilemez.
Çocuğun
ana-baba ile bağının koparılmasında nasıl ki, kamu adına devlete yukarıda
belirttiğimiz üzere keyfilik ve geniş haklar tanımamak gerektiği gibi,
ana-babaya da bu konuda keyfiyet vermemek asıldır. Özellikle soybağı konusu
aileyi ve çocuğu olduğu kadar toplumu da doğrudan ilgilendirdiği için, bu konu
kişilerin keyfi iradelerine bırakılamaz.
Nesep
(soybağı) aynı zamanda İslâm dininde de
korunması gereken en önemli konulardan biridir. Hayatını sürdürmek isteyen
toplumlar, buna dikkat etmek mecburiyetindedir. Salih bir nesep, insan için
gerekli olan en önemli haklardan biridir.
Ayrıca
ana ve baba, kanunda düzenlenmiş olan ilişkilerin içeriğini ve şeklini
değiştiremezler.
Örneğin,
ana-baba anlaşarak kendilerinden birinin velâyetine karar veremezler. Devlet bu
konuda da ‘çocuğun birincil ve yüksek
menfaatini’ düşünerek en sağlıklı kararı vermekle yükümlüdür.
Çocuk
belli bir yaştan önce çalıştırılamaz. Devlet, çocuk bedeninin sömürülmesine
karşı gerekli önlemleri almak zorundadır. Ana-babanın keyfi ya da ekonomik
zorunluluklar için dahi olsa çocuğun küçük yaşta çalıştırma isteğine karşı,
devlet ‘çocuğun birincil ve yüksek
menfaatini’ ilkesi gereği çocuğun bedensel, duygusal, zihinsel ve cinsel
sömürüne izin vermemekle yükümlüdür.
Çocuk hukuku
alanındaki hemen bütün işlemler hâkim aracılığı ile ve konusunda yeterli pedegog
vs uzmanların denetimi gerçekleştirilmek zorundadır.
4-Güçsüzlerin Korunması
Hukuk
Devleti’nin en temel sorumluluğu toplum içerisindeki güçsüz ve korunmasız
toplumsal kesimlerin kamu otoritesi tarafından yeterli ve sağlıklı bir şekilde
korunmasıdır. Bu kategorinin en temel toplumsal kesimi ise hiç şüphesiz
çocuklardır ve bu konuda en özel grubu oluşturmaktadır.
Rasulüllah devletin bu sorumluluğunu‘’(devlet sorumlusu)
velisi olmayanın velisidir"hadisiyle açıkça ortaya koymuştur.
Evlilik
çeşitli sebeplerle son bulduğu zaman ve/veya çocuğun ana-basının hastalık,
savaş vs nedenlerle olmadığı öksüz ve yetim olarak ortada kalan çocukların
temyiz yaşına kadar olan bakımına İslâm Fıkhı'nda "Hadane" denir.
Hadane, çocuğun maddî ihtiyaçlarının yanında korunmak ve layık olduğu sevgi ile
yetiştirilmek gibi manevi ihtiyaçlarını da kapsamaktadır. Kimsesiz ya da
korunmaya muhtaç çocukları için bir hak ve aynı zamanda devletin veli ve vasi
olma yükümlülüğünü ifade eden ve kurumsallaşmış bir mekanizmadır.
Buna karşın çocuğu himayeye
yönelik hukuki mekanizmalar Batı’da ilk olarak 18. Düşünülmeye başlanmıştır.
Çocuk haklarını ilk defa Rousseau, Kant, Lock, Voltaire
gibi tabiî hukukçular ele almıştır.
Çocuk haklarına ilişkin ulusal düzenlemeleri yönlendiren en temel ulusalüstü
düzenleme 20 Kasın 1989 tarihli B.M. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ (ÇHS)dir.
Sözleşmede yer alan çocuk hakları, yaşama
hakları, gelişme hakları, korunma hakları ve katılma hakları olmak üzere dört
ana başlık altında düzenlenmiştir.
Yaşama hakları, çocuğun uygun yaşam standartlarına sahip olma,
tıbbi bakım, barınma gibi en temel haklarını öngören haklarını içermektedir.
Hz. Peygamber hayat boyu bütün ifadelerinde, kâfir
çocuğu da olsa, harp meydanlarında da olsa çocukların öldürülmemesini ısrarla
tembih etmiş, bu cümleden olarak harbe giden komutanların ellerine de bu yönde
bir talimatname vermiştir.
"Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin
sizi de, onları da rızıklandıran
biziz" (İsra 31, En'am 151)
"... Kim, bir cana kıymamış veya yer yüzünde
fesat çıkarmamış birisini öldürürse
bütün insanları öldürmüş gibidir" (Maide 32)
Gelişme hakları, Çocuğun yeteneklerini
en üst düzeyde geliştirebilmesi için uygun eğitim hakkı, dinlenme ve oyun
hakkı, din ve vicdan özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, bilgi edinme hakları gibi
haklardan oluşmaktadır.
İmam Ali (a.s)
buyurmuştur:
"Çocuklarınızı
kendi zamanınızın âdetlerine göre eğitmekte ısrarcı olmayın; çünkü onlar sizin
zamanınızdan başka bir zaman için yaratılmışlardır."
Resulullah (s.a.a)
buyurmuştur:
"Çocukları sevin,
onlara karşı şefkatli olun, onlara verdiğiniz sözü harfiyen yerine getirin;
çünkü çocuklar, sizin onlara rızk verdiğinizi sanırlar.
Resul-i Ekrem (s.a.a)
buyurmuştur:
"Çocuklarınızı iyi
eğitin ki yüce Allah sizleri affetsin."
İmam Cafer Sadık (a.s)
buyurmuştur:
"İyi babaların
çocuklarına bırakabileceği en büyük miras, servet değildir; güzel eğitim ve
ahlâktır."
İmam Cafer Sadık
(a.s) buyurmuştur:
"Lokman,
oğluna şöyle buyurdu: 'Oğlum, gününün bir kısmını kitap okumaya ve ilim
öğrenmeye ayır; çünkü kitap okumayı terk edersen, bilgilerini zayi
edersin."
Korunma hakları, çocuğun her türlü
ihmal, istismar ve sömürüye karşı korunması amaçlayan haklardır. Bunlar aynı
zamanda suça itilen çocukların yargılamasında, savaşta, çalışma hayatında; fiziksel,
duygusal, cinsel istismar, madde bağımlısı, mülteci çocuklar gibi özel bakıma
ve ilgiye muhtaç çocukların da korunmasını sağlayan haklardır.
Resulullah (s.a.a) bir gün şöyle buyurdu:
"Allah'ın rahmeti, çocuklarının iyi
işler yapmasına yardımcı olan anne ve babanın üzerine olsun!"
"Bu nasıl
gerçekleşebilir?" diye sorulduğunda Allah Resulü (s.a.a) buyurdu:
"Çocuklarınızdan,
yapabilecekleri bir işi bekleyin; güç yetiremeyecekleri şeyi onlardan
istemeyin; onları günah işlemeye mecbur etmeyin; çocuğunuza yalan söylemeyin ve
abes şeyler yapmayın."
Katılma hakları, çocuğun ailede ve
toplumda etkinlik kazanmasını sağlamaya yönelik haklardır. Görüşlerini
açıklama, kendilerini ilgilendiren konularda karara katılma, düşünme ve
düşüncelerini açıklama, din ve vicdan özgürlüğü gibi hakları kapsamaktadır.
Resulullah
(s.a.a) buyurmuştur:
"Çocuklarınıza
saygılı davranın, onlarla alay etmeyin, onlara hakaret etmeyin, aptal ve cahil
gibi lakaplarla onları çağırmayın."
NETİCE:
Görüldüğü gibi, genel olarak insan haklarına ilişkin hakların çocuk
hakları anlamında yansımaları bulunmaktadır. Çocukların da hem Allah katında
hem de pozitif hukuk anlamında korunması ve saygı duyularak riayet edilmesi
gereken hakları vardır.
İslamın
yeniden ihyasının gündeme geldiği zamanımızda işe temelden girişmenin gereğine inanıyoruz.
Bu da, öncelikle toplumun temelini oluşturan ailenin çekirdeği olan çocukların
hakları'nın ortaya çıkarılıp, tatbikatının gerçekleştirilmesinden başlamakla olacaktır.
Çocuk
davasının asıl sahibi olan biz müslümanlar bu meseleye gereken ehemmiyeti
vermez, zaten insanlığın gündeminde olan çocuk hakları meselesine sahip çıkmaz,
problemlerin çözümünü ele alıp kendi değerlerimiz çerçevesinde çareler
getirmez,
olup
bitenlere hep seyirci kalırsak, sonunda yine biz zararlı çıkacağız demektir.
Kendimize, ailemize, içinde bulunduğumuz
topluma karşı yapabileceğimiz en büyük zulüm çocuklarımızı kendine has özellikleri,
gereksinimleri, hakları olan ve Allah’ın yeryüzündeki halifesi olma adayı
olarak yetiştirmemek olacaktır.
Böylesi toplumlarda
ise gadr (zulüm) var demektir: çocuklar mağdur, ebeveynler gaddar, sistem
zalimdir. Ve Allah, zalimleri sevmez ve onları iflah etmez.
Av.Yurdal KILIÇER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder